YCGK-KISKANÇLIK VE İNTİKAM DUYGUSU İLE HAREKET EDEN SANIĞA HAKSIZ TAHRİK İNDİRİMİ UYGULANMAZ

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2019/120 E- 2019/607 K sayılı ilamı ile; 

 


Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 1. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Ağır Ceza
Sayısı : 260-273

Kasten öldürme suçundan sanık ...'nun TCK'nın 81/1, 53, 63 ve 54, maddeleri uyarınca müebbet hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, mahsuba ve müsadereye ilişkin Erzurum 1. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 12.11.2015 tarihli ve 188-316 sayılı, karar tarihi itibarı ile re'sen temyize tabi olan hükmün sanık ... müdafisi, katılan ... vekili ile katılanlar ... ve ... vekili tarafından da temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 19.03.2018 tarih ve 2548-1267 sayı ile;
"...Oluşa ve dosya kapsamına göre; sanığın, kollukta sıcağı sıcağına verdiği ilk ifadesinde, maktulü, kendisine hakaret etmesi, montunun yakasından tutarak iteklemesi ve tokat atması nedeniyle sinirlenerek öldürdüğünü iddia ettiği olayda,
Aksi ispat edilemeyen sanık beyanına itibar edilmeyerek TCK'nın 29. maddesi uyarınca asgari oranda haksız tahrik indirimi yapılması gerektiği gözetilmeden oluşa uygun düşmeyen gerekçeler ve yanılgılı değerlendirme sonucu haksız tahrik hükümlerinin uygulanmasına yer olmadığına karar verilmesi suretiyle fazla ceza tayini,
Anayasa Mahkemesinin 08.10.2015 tarihli, 140-85 sayılı kararı ile 5237 sayılı TCK'nın 53. maddesinin iptal edilen bölümleri doğrultusunda sanığın hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması," nedenlerinden bozulmasına karar verilmiştir.
Erzurum 1. Ağır Ceza Mahkemesi ise 05.06.2018 tarih ve 260-273 sayı ile; Özel Dairenin TCK'nın 53. maddesi ile ilgili bozma nedenine eylemli olarak uymuş, tahrike ilişkin bozma nedenine ise;
"...Sanığın kardeşi tanık İsmail'e maktulü öldürmesinin sebebi olarak maktulün ihanetini gerekçe olarak gösterdiği, yine kendi kardeşi Ayten'e ise kendisinden maktulün para istemesi ve kendisinin para vermek istememesi üzerine maktulün kendisine tokat attığını söylediği, küfrettiğinden bahsetmediği, tanıklar ...ve...'nın beyanlarına göre maktulün dış dünyaya yansıyan tokat ya da tartaklama gibi bir eyleminin uzaktan kendilerini gören tanıklar tarafından gözlemlenmediği, sanık ile maktul arasında olaydan hemen önce mesajlaşmalar ve iki kez telefon görüşmesi olduğu ve bu görüşmelerden bir tanesinin 428 saniye (7 dakikadan fazla) sürdüğü, yine iletişimin tespiti raporlarına göre olay günü atılan tüm mesajlar ve aramanın sanık tarafından yapıldığı, maktul sanığa herhangi bir mesaj göndermediği gibi maktulün sanığı aramadığı, (iletişimin tespiti kayıtlarında mesaj attı ve aradı şeklindeki kayıt aramanın hat sahibi tarafından yapıldığını göstermektedir.) yine maktul ile sanık arasındaki olaydan önceki telefon görüşmelerinde de sıklıkla arayanın ve mesaj atanın sanık olduğu, her ne kadar sanık telefon görüşmesinin ve buluşmanın Avea'dan maktul adına çıkarttıkları hatta ilişkin olduğunu beyan etmiş ise de ilgili Avea çalışanının hattın sahibini arayarak var ise eksik belgeleri talep etmesi gerektiği, yine sanık ile maktul buluşmadan önce sanığın hattının Avea'dan arandığına dair iletişimin tespiti kayıtlarında herhangi bir kayıt olmadığı, sanığın bozma öncesi ve bozma sonrası savunmasında olaydan hemen önce gerçekleşen 7 dakikadan fazla süren bu görüşmenin içeriği ile ilgili olarak net bir açıklama yapamadığı, sanığın mahkememizin ikinci duruşmasında katılan tarafa 'namusumu temizledim' şeklindeki beyanı da dikkate alındığında sanık ile maktul arasındaki bu görüşmenin Avea'dan çıkartılan hat ile ilgili değil maktulün eski kocası olan katılan ... ile ikinci kez bir araya gelmesi ve evlilik için hazırlık yapmasından kaynaklı olduğu, sanığın maktul ile buluşmaya yanında bıçak olduğu hâlde gitmesinin ve maktule karşı isabet ettirdiği bıçak darbesinin sayısı ve niteliği dikkate alındığında da sanığın olay yerine maktul ile konuşmak amaçlı değil maktulü bıçaklamak amaçlı gittiği mahkememizce kabul edilmiştir.
Sanık hakkında sanığın savunmasına itibar edilerek haksız tahrik hükümlerinin uygulanması gerektiği kabul edilmesi hâlinde, sokak ortasında öldürülen her kadın cinayetinde bu tip olayların genel olarak yakın mesafeden olayı gören tanığının bulunmaması nedeni ile sanık savunmasına itibar edilerek her sokak ortasındaki kadın cinayetinde haksız tahrik hükümlerinin uygulanması sonucunu doğuracağı, bu durumun da hak ve nasafet kurallarına da aykırı olacağı açıktır.
Sanık ile maktul arasındaki tartışmanın ev içerisinde olması veya tesadüfen karşılaşmaları sebebi ile gerçekleşmesi hâlinde sanığın maktulün kendisine karşı küfrettiği ve iteklediği yönündeki savunması makul kabul edilebilir ve bu durumda haksız tahrik hükümleri uygulanabilir ise de somut olayda sanığın maktul ile önce telefonla uzunca bir süre tartıştığı, akabinde maktulün ikamet ettiği semte yanında bıçakla gittiği, sanığın maktulün yanına bıçakla gitmesinin gerekçesi olarak taksici olmasını göstermesinin de bıçak taşımak ve bıçakla maktulün yanına gitmek için haklı ve makul bir gerekçe olmadığı, sanığın maktulün kendisine küfrettiği ve iteklediği yönündeki savunmasının az ceza almaya yönelik savunma olduğu, kaldı ki maktulün olay esnasında sanığa küfrettiği ve iteklediği doğru kabul edilse dahi sanığın olay yerine maktulü yanında bıçak olduğu hâlde öldürmek amaçlı gitmesi ilk haksız hareketin sanıktan kaynaklandığını gösterdiği, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 02.07.2014 tarihli ve 271-350 sayılı kararında da vurgulandığı üzere ilk haksız eylemin sanıktan sadır olması hâlinde olay esnasında maktulün sanığa hakaret etmesi hâlinde haksız tahrik hükümlerinin uygulanamayacağı," gerekçesiyle direnmiştir.
Direnme kararına konu, 1412 sayılı CMUK'nın 5320 sayılı Kanun'un 8. maddesi uyarınca uygulanması gereken 305. maddesine göre resen temyize tabi olan bu hüküm sanık müdafisi tarafından da temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 11.10.2018 tarih ve 75676 sayılı "onama" istekli tebliğnamesiyle dosya 6763 sayılı Kanun'un 36. maddesiyle değişik CMK'nın 307. maddesi uyarınca kararına direnilen Daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 1. Ceza Dairesince 13.02.2019 tarih ve 5382-794 sayı ile direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına gelen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık hakkında haksız tahrik hükmünün uygulanma koşullarının bulup bulunmadığını belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
17.03.2015 tarihli olay yeri inceleme raporunda; Erzurum ili, Palandöken ilçesi, Hüseyin Avni Ulaş Mahallesinde kimliksiz bir kadın cesedi bulunduğunun bildirilmesi üzerine olay yerine gidildiği, Şifa Sokak üzerinde park hâlindeki iş makinesinin altında giysileri kan içinde olan bir kadın cesedinin görüldüğü, olay yeri ve çevresinde yapılan incelemede herhangi bir delile rastlanılmadığı bilgilerine yer verildiği,
18.03.2015 tarihli olay yakalama ve muhafaza altına alma tutanağında; ikametine gidilmesi üzerine sanığın suçta kullandığını belirttiği kesici kısmı 10 cm, sap kısmı 12 cm, toplam uzunluğu 22 cm olan açılır, kapanır özellikteki bıçağı görevli polis memurlarına teslim ettiği, bıçağın muhafaza altına alındığının ifade edildiği,
03.04.2015 tarihli otopsi raporunda; 156 cm boyunda, 55-60 kg ağırlığında, 32-33 yaşlarındaki kadın cesedinde 11 adedi müstakilen öldürücü nitelikte olan 12 adet kesici delici alet yarası ile sol elde 5 adet kesik vasfında yara bulunduğu, kişinin ölümünün kesici delici alet yaralanmasına bağlı çok sayıda kosta kırıkları ile birlikte iç organ hasarı sonucu gelişen iç kanama neticesinde meydana geldiğinin belirtildiği,
Adli Tıp Kurumu Biyoloji İhtisas Dairesince düzenlenen 01.04.2015 tarihli raporda; maktulden alınan frotti örneklerinde sperm hücresi görülmediği bilgisine yer verildiği,
Ankara Kriminal Polis Laboratuvarı Müdürlüğünce düzenlenen 30.03.2015 tarihli uzmanlık raporunda; sanıktan teslim alınan bıçağın namlu kısmından alınan kan örneğinde maktul ... sanığa ait genotiplerin karışık olarak bulunduğunun tespit edildiği,
Sanık hakkında Palandöken Devlet Hastanesince düzenlenen 18.03.2015 tarihli raporda; vücudunda herhangi bir darp cebir izine rastlanılmadığının ifade edildiği,
Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalınca sanık hakkında düzenlenen 14.10.2015 tarihli raporda; sanıkta aktif psikopatoloji saptanmadığı tespitine yer verildiği,
Telefon inceleme tutanağında ve HTS kayıtlarında; sanığın telefon numarasının maktulün telefon rehberinde “Ömrüm” olarak kayıtlı olduğu, 17.03.2015 tarihinde meydana gelen olaydan önceki günü ve olay gününü kapsayan sürede sanığın maktule 96 adet yazılı mesaj gönderdiği, maktulü 13 kez telefonla aradığı, maktulün ise sanığa 10 adet kısa mesaj gönderdiği, 16.03.2015 tarihinde saat 15.51-17.50 arasında maktul tarafından sanığa “Düzgün konuşacaksan konuş, ben çok sıkıldım bu muhabbetten”, “Başka konu konuş, yemin ediyorum ben de cevap vereyim.”, “Lanet olsun, tamam aşkım, söz, yaz” şeklinde gönderilmiş mesajlar bulunduğunun belirtildiği,
Erzurum 5. Asliye Ceza Mahkemesinin 04.02.2014 tarihli ve 201-67 sayılı kararından; maktul ... ile katılan ...’ın şikâyetçi olmaları üzerine sanık ... hakkında 26.12.2011 tarihinde kasten yaralama, kişilerin huzur ve sükûnunu bozma ve geceleyin konut dokunulmazlığının ihlali suçlarını işlediği iddiasıyla açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda, kasten yaralama ve kişilerin huzur ve sükûnunu bozma suçlarından şikâyetten vazgeçme nedeniyle düşme kararı verildiği, geceleyin konut dokunulmazlığının ihlali suçundan ise sanık ...’nun 1 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği, bu hükmün Yargıtayca onanarak kesinleştiği,
Yine Erzurum 5. Asliye Ceza Mahkemesinin 18.02.2015 tarihli ve 153-164 sayılı kararından; maktul ...’ın 23.05.2014 tarihinde otobüs durağında beklediği sırada sanık ...’nun yanına gelerek kendisi ile konuşmak istediğini, eşiyle yeniden evlendiğini söylemesi üzerine, sanığın boğazını sıktığını, kendisine “Orospu” diyerek hakaret ettiğini ve çantasında bulunan cep telefonunu alarak kırdığını, nüfus cüzdanını ise yanında taşıdığı bıçakla kestiğini iddia etmesi üzerine sanık hakkında tehdit ve resmî belgeyi bozma suçlarından açılan kamu davasının yapılan yargılaması sonucunda sanığın atılı suçları işlediğinin sabit olmadığı gerekçesiyle beraat kararları verildiği, bu hükümlerin temyiz edilmeksizin kesinleştikleri,
Erzurum Aile Mahkemesinin 31.05.2012 tarihli ve 278 değişik iş sayılı kararından; maktul ...’ın talebi üzerine sanık ... hakkında 6284 sayılı Kanun’un 5-a, b, c ve d bentleri uyarınca maktule yönelik şiddet tehdidi, hakaret, aşağılama veya küçük düşürücü söz ve davranışta bulunmaması, maktulün konutundan uzaklaştırılması ve maktulün konutuna ve yakınlarına yaklaşmamasına ilişkin 6 ay süreli tedbir kararı verildiği ayrıca sanığa ilgili kurumlarca psiko - sosyal danışmanlık hizmeti verilmesine hükmedildiği,
Erzurum 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 18.02.2016 tarihli ve 633-149 sayılı kararından; Adli Tıp Kurumu Ankara Grup Başkanlığının 26.01.2016 tarihli ve 2117 sayılı raporunda, maktul ...'ın çocukları ...Çakmak ve ... Çakmak'ın biyolojik babalarının %99.99 ihtimalle ... olduğununun mütalaa edilmiş olması karşısında, 15.01.2012 doğumlu ... Çakmak ve 30.11.2014 doğumlu ...Çakmak'ın ... olarak görünen baba isimlerinin ... olarak düzeltilerek nüfusa kayıt ve tesciline karar verildiği, bu hükmün temyiz edilmeksizin 24.03.2016 tarihinde kesinleştiği,
Anlaşılmaktadır.
Katılan ... 17.03.2015 tarihinde Kollukta ve ölü muayenesi işlemi sırasında benzer şekilde; maktulün eşi olduğunu, Erzurum Yakutiye Araştırma Hastanesi mutfak bölümünde işçi olarak çalıştığını, maktul 15 yaşında iken evlendiklerini, 2000 yılında resmî nikâh kıydıklarını, üç çocuklarının olduğunu, 2010 yılında maktulün huzurevinde hasta bakıcı olarak çalışırken aynı yerde çalışan sanık ... ile tanıştığını, arkadaşlık kurup kendisine haber vermeden buluştuklarını, bu durumu öğrenince sanıkla telefonda konuştuğunu, sanığa yaptığının yanlış olduğunu, görüştüğü kadının evli ve çocuklu bir kadın olduğunu söylediğini ancak sanığın kendisine sert şekilde cevap verdiğini, 2011 yılında sanığın ikametine kadar gelerek kendisini darp ettiğini, bu olayla ilgili olarak savcılığa şikâyette bulunduğunu, yaşanan bu olaylardan sonra maktulün evi terk ederek babasının evine gittiğini, 2014 yılında maktul ile anlaşmalı olarak boşandıklarını, maktul ile bu sırada telefonla görüşmeyi sürdürdüğünü, çocukları annelerini görmeleri için maktulün yanına götürüp görüşmelerini sağladığını, ancak maktulün babasının engel olması nedeniyle maktulün kaldığı eve girmediğini, boşandıktan yaklaşık 1,5 ay sonra maktulün istemesi üzerine tekrar evlenme kararı aldıklarını, maktulün babasının evinden kaçarak önce bir kadın sığınma evine yerleştiğini, 2014 yılının Mayıs ayında maktul ile yeniden evlendiklerini, eşinin hamile kalması üzerine hastaneye kontrole götürdüğünü ancak poliklinikte sanık ...'ı gördüğünü, sanıkla kavgaya tutuştuğunu, 2014 yılının sonunda ...adını verdikleri kızlarının doğduğunu, bu süre içerisinde maktul ile evliliklerinde hiçbir sıkıntı yaşanmadığını ancak telefonuna zaman zaman bilinmeyen numaralardan çağrılar geldiğini, yine maktulün kendisine ait telefonu sürekli üzerinde taşıyıp ev içerisinde bırakmadığına tanık olduğunu, olay sabahı kalkıp okul çağındaki üç çocuğunu okula gönderdiğini, küçük oğlu Yusuf'a ise kahvaltı hazırladığını, maktulün bu sırada küçük kızları ...ile uyumakta olduğunu, evden çıkıp işe gittiğini, öğle vakti hastanede yemek dağıttığını, bulaşıkları yıkadığı esnada oğlu Muhammet'in kendisini telefonla aradığını ve okuldan döndüğünü, kapının kapalı olduğunu, içeriden küçük kardeşlerinin ağlama seslerinin geldiğini söylemesi üzerine şefinden izin alarak eve gittiğini, kapıyı açıp içeri girdiğini, çocuklarını avutup sakinleştirdiğini, maktulü evde göremediğini, telefonla aramasına ve mesaj göndermesine karşın maktule ulaşamadığını, maktulü bir süre dışarıda aradığını, akşam olunca karakola gittiğini, polislerin kayıp eşinin fotoğraflarını istemesi üzerine eve dönerek evden aldığı kimlik ve evlilik cüzdanını polislere gösterdiğini, polislerin “Adli Tıp'a gideceğiz” demesi üzerine morgda teşhis ettiği eşi maktul ...'ın bıçaklanarak öldürüldüğünü öğrendiğini, maktulü sanık ...'nun öldürmesinden şüphelendiğini,
Katılan ... Kollukta; emekli memur olduğunu, kızı olan maktulün yaklaşık 18 yıl önce katılan ...’la evlendiğini, bu evliliğinden beş çocuğunun bulunduğunu, 2 yıl kadar önce kızının evliliğinde sorunlar meydana geldiğini, eşiyle aralarının bozulduğunu, 2014 yılında maktulün boşandığını ve kendisinin yanına geldiğini, maktul ile 3-4 ay boyunca birlikte kaldıklarını ancak maktulün boşandığı eşi ile anlaşarak yeniden evlendiğini, bildiği kadarı ile maktulün eşiyle arasındaki sorunların maktulün sanıkla tanışması ile başladığını, maktulün sanıkla arkadaş olup işi birlikteliğe kadar götürdüğünü, sanığın maktulü tehdit etmeye başladığını, bu yüzden sanık hakkında dava açıldığını,
Katılan ... bozma kararından sonra Mahkemede; maktulün kardeşi olduğunu, olay tarihinde Irak Cumhuriyetinde çalıştığını, ablasının ölüm haberinin kendisine bir gün sonra haber verildiğini, ablası ile sanık arasında herhangi bir gönül ilişkisi olduğundan haberdar olmadığını, Yargıtay'ın vermiş olduğu bozma kararının kabul edilemez olduğunu, adalete inancını yitirmediğini, anne ve babasının bu olay nedeniyle çok acı çektiğini, Mahkemenin önceki kararının isabetli olduğunu, kararda direnilmesini talep ettiğini, sanıktan şikâyetçi olduğunu,
Tanık ...; maktulün kardeşi olduğunu, maktulün eşini aldattığı yönünde dedikodular duyması üzerine maktulün evine gidip gelmediğini,
Tanık ... Kollukta; Atatürk Üniversitesi Meslek Yüksek Okulu Muhasebe Bölümünde öğrenci olduğunu, Erzurum'da, halası... ile birlikte kaldığını, olay günü saat 11.30-12.00 sıralarında evde bulunduğu sırada evin karşısındaki sarı renkli iş makinasının yanında, daha önceden tanımadığı bir kadın ile bir erkeği ayaküstü konuşurlarken gördüğünü, daha sonra pencere kenarından çekilerek ev işleriyle meşgul olduğunu, yaklaşık 5-10 dakika sonra pencereden dışarı baktığında maktulü yerde, sanığı ise telaşla olay yerinden uzaklaşırken gördüğünü,
Mahkemede; baktığı nokta ile olayın meydana geldiği yer arasında ağaç bulunduğunu bu nedenle tartışma ortamı veya itişme olup olmadığını görmediğini ancak sanık ... maktulün el hareketleri yaparak konuştuklarını gördüğünü,
Tanık ... Kollukta; üniversitede öğrenim gören yeğeni ile birlikte olayın meydana geldiği yerin karşısında ikamet ettiğini, olay günü evin karşısında bir kadın ve bir erkeği ayaküstü konuşurlarken gördüğünü, 5-10 dakika sonra tekrar evin penceresinden dışarı baktığında kadını yerde, iş makinesinin altında, erkeği ise elleri cebinde telaşlı bir şekilde giderken gördüğünü,
Mahkemede önceki ifadesine ek olarak; konuşma sırasında maktulün ellerini hareket ettirdiğini, hararetli bir tartışma yaşandığı izlenimi edindiğini ancak kavga ortamı bulunmadığını, bıçaklanma anını görmediğini,
Tanık ... Kollukta; sanığın ablası olduğunu, olaydan sonra sanığın kendisini telefonla arayıp “Abla çok kötü şeyler oldu, tartıştık, benden para istedi, ilk seferinde kendisine para verdim, ikinci defa para istedi, ben de sinirlendim 'yok' dedim, 'Bana bakmak zorundasın, vermek zorundasın' diyerek birkaç tane tokat attı, ben de sinirlendim bir tokat da ben vurdum, daha sonra bana küfretti, ben de o sıra kendimi kaybettim, vurdum” dediğini,
Tanık ... Kollukta; sanığın kardeşi olduğunu, olay günü çalıştığı taksi durağına gelen sanığın “Ağabey ben bir hata yaptım, cinayet işledim, bana hakkını helal et,” dedikten sonra boynuna sarıldığını, sanığa kimi öldürdüğünü sorduğunu, sanığın yasak aşk yaşadığı ve müşterek iki çocuğu bulunan kadını öldürdüğünü söylediğini,
Mahkemede önceki ifadesine ek olarak; sanığın cinayeti maktulün kendisine ihanet etmesi üzerine işlediğini söylediğini, sanığın borçları nedeniyle o dönemde bunalımda olduğunu,
İfade etmişlerdir.
Sanık ... Kollukta; 1987 yılında doğduğunu, işsiz olduğunu, olay tarihinden beş yıl kadar önce Erzurum ili, Yıldızkent Semtinde bulunan Erhuzur Bakım Merkezinde hasta bakıcı olarak çalışırken aynı yerde çalışan maktul ile tanıştığını, evli olduğunu bilmediği maktul ile duygusal bağ kurduğunu, evli olduğunu öğrenince bu ilişkiye ara verdiğini ancak maktulün istemesi üzerine yeniden birlikte olmaya başladıklarını, cinsel ilişkiye girdiklerini, müşterek iki çocuklarının olduğunu, maktul evli olduğu için çocukların maktulün eşi üzerine kaydedildiğini, maktul ... eşinin anlaşarak boşandıklarını, bu sürede de maktulle cinsel birlikteliğini sürdürdüğünü, zaman zaman maktul ile tartışmalarının olduğunu, bir sebeple maktulün kendisi hakkında karakola giderek şikâyetçi olduğunu, olay tarihinden bir ay kadar önce kimsenin haberi olmadan rahatça görüşebilmek için telefon hattı aldıklarını, maktulün bir süre sonra bu hatta ilişkin sim kartını kırdığını kendisine söylediğini, bunun üzerine yeni bir telefon kartı aldıklarını, olay günü bu hatta ilişkin abonelik için gerekli olan belgeleri imzalatmak üzere maktul ile telefonla görüştüğünü, belgeleri yanına alıp daha önceleri de buluştukları olayın meydana geldiği park hâlindeki iş makinesinin yanına gittiğini, maktulü telefonla aradığını, maktulün olay yerine geldiğini, maktulle konuştuğu sırada maktulün montunun yakasından tutup çektiğini, “Sen bana neden yalan söylüyorsun” dedikten sonra kendisine “Şerefsiz, adi, köpek” şeklinde sözler sarf ederek hakaret ettiğini ve kendisine tokat attığını, sinirlenerek üzerinde taşıdığı bıçağı çıkarıp maktule doğru sallamaya başladığını, maktule bıçakla en az on defa vurduğunu, maktulün giysilerinde kan gördüğünü, yere düşmesi ile de olay yerinden kaçtığını, çok sevdiği ablası ...'yi aradığını, yaşananları anlatarak ablasından helallik istediğini, akşam annesinin evine gittiğini, annesi ile de helalleştiğini, kendisini almaya gelen polislere suçta kullandığı bıçağı teslim ettiğini, çok pişman olduğunu,
Cumhuriyet Başsavcılığında önceki beyanlarına ek olarak; maktulün kendisine hakaret edip vurması üzerine, maktule önceden aldığı tek taşlı nişan yüzüğünü parmağından çekip aldığını, maktulden uzaklaştığı esnada montunu çekip vurmasıyla çıkan itişme sırasında, maktule doğru bıçağı sallamaya başladığını, iki çocuğunun annesi olan maktulü öldürdüğü için çok pişman olduğunu,
Mahkemede 15.10.2015 tarihli oturumda; maktulün babası ile girdiği sözlü tartışma sırasında Mahkeme tutanağına geçtiği şekilde; “Senin namusun ayaklar altına serilmedi, benim namusum ayaklar altına serildi, ben de namusumu temizledim” şeklinde beyanda bulunmuş, olaydan sonra cankurtaran gelmesi için telefon ettiğini, olay sırasında sıkıntıda olduğunu, bankadan çektiği krediyi ödeyemediği için hakkında üç ay tazyik hapsine hükmedildiğini, maktulün babasından özür dilediğini, maktulü çok sevdiğini, yaptığı hatadan dolayı çok pişman olduğunu,
Savunmuştur.
İnsanın dış dünyaya yansıyan davranışlarını esas alan ceza hukuku, onun davranışlarında iç dünyasının, o anki ruh hâlinin ve genel psikolojik özelliklerinin önemi bulunduğunu kabul ederek bu psikolojik durumlara belli bir hukuki değer vermektedir. Bu itibarla modern ceza hukuku sadece işlenen suçu değil, suçun işlenmesinde etkili olan nedenleri göz önünde bulundurarak cezalandırma yoluna gitmektedir. (Devrim Aydın, Yeni Türk Ceza Kanunu'nda Haksız Tahrik, AÜHFD, 2004, C. 54, s.225.)
Haksız hareketin kişi üzerinde ve onun psikolojik aleminde bir tepki doğuracağını kabul eden modern ceza hukuku, failin bu durumunu değerlendirmekte, cezai sorumluluğunu azaltan bir sebep olarak görmektedir. Failin bu subjektif durumuna önem veren çeşitli ülkelerin ceza kanunlarında, failin cezasında belli oranlarda indirim yapılması esası kabul edilmiştir. (M. Muhtar Çağlayan, Yargıtay İçtihatları Işığında Haksız Tahrik üzerine Bir İzah Denemesi, Adalet Dergisi, Ocak –Şubat, 1982, S.1, s.14.)
Bu düşünceden hareketle 5237 sayılı TCK'nın 29. maddesinde de haksız tahrik;
"Haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında suç işleyen kimseye, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine onsekiz yıldan yirmidört yıla ve müebbet hapis cezası yerine oniki yıldan onsekiz yıla kadar hapis cezası verilir. Diğer hâllerde verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı indirilir" şeklinde, ceza sorumluluğunu azaltan bir neden olarak kabul edilmiştir.
Ceza sorumluluğunu azaltan bir neden olarak düzenlenen haksız tahrik, kişinin haksız bir fiilin kendisinde meydana getirdiği hiddet ya da şiddetli elemin etkisi altında suç işlemesi durumunda kusur yeteneğindeki azalmayı ifade etmektedir. Bu hâlde fail, suç işleme yönünde önceden bir karar vermeden, dışarıdan gelen etkinin ruhsal yapısı üzerinde meydana getirdiği karışıklığın neticesi olarak bir suç işlemeye yönelmektedir. Bu yönüyle haksız tahrik, kusurun irade unsuru üzerinde etkili olan nedenlerden biridir. Başka bir anlatımla, haksız tahrik hâlinde failin iradesi üzerinde zayıflama meydana gelmekte, böylece haksız fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altındaki kişinin suç işlemekten kendisini alıkoyma yeteneği önemli ölçüde azalmaktadır.
Ceza Genel Kurulunun istikrar kazanmış kararları ile öğretide de kabul gören görüşler doğrultusunda haksız tahrik hükmünün uygulanabilmesi için;
a) Tahriki oluşturan haksız bir fiil bulunmalı,
b) Fail öfke veya şiddetli elemin etkisi altında kalmalı,
c) Failin işlediği suç bu ruhsal durumunun tepkisi olmalı,
d) Haksız tahrik teşkil eden eylem mağdurdan sâdır olmalıdır.
01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nda, 765 sayılı Kanun'da yer alan "ağır – hafif tahrik" ayırımına son verilerek; tahriki oluşturan eylem, somut olayın özelliklerine göre hâkim tarafından değerlendirilip, sanığın iradesine etkisi göz önünde bulundurulmak suretiyle, maddede gösterilen iki sınır arasında belirlenen oranda cezasından indirim yapılacağı hüküm altına alınmıştır.
Haksız tahrik hükmünün uygulanabilmesi açısından, failin suçu ilk haksız fiilin doğurduğu öfke veya şiddetli elemin etkisiyle işleyip işlememesi önemlidir. Mağdur ya da ölenden gelen haksız hareketin psikolojik etkisinin devam ettiğinin kabulünde zorunluluk bulunan hâllerde, haksız tahrik hükmünün uygulanması gerekmektedir.
Yerleşmiş yargısal kararlarda kabul edildiği üzere, gerek fail, gerekse mağdurun karşılıklı haksız davranışlarda bulunması hâlinde, tahrik uygulamasında kural olarak, haksız bir eylem ile mağduru tahrik eden fail, karşılaştığı tepkiden dolayı tahrik altında kaldığını ileri süremez. Ancak maruz kaldığı tepki, kendi gerçekleştirdiği eylemle karşılaştırıldığında aşırı bir hâl almışsa, başka bir deyişle tepkide açık bir oransızlık varsa, bu tepkinin artık başlı başına haksız bir nitelik alması nedeniyle fail bakımından haksız tahrik oluşturduğu kabul edilmelidir.
Karşılıklı tahrik oluşturan eylemlerin varlığı hâlinde, fail ve mağdurun biri diğeri yönünden tahrik oluşturan bu haksız davranışları birbirlerine oranla değerlendirilmeli, öncelik-sonralık durumları ile birbirlerine etki-tepki biçiminde gelişip gelişmediği göz önünde tutulmalı, ulaştıkları boyutlar, vahamet düzeyleri, etkileri ve dereceleri gibi hususlar dikkate alınmalı, buna göre; etki-tepki arasında denge bulunup bulunmadığı gözetilerek, failin başlangıçtaki haksız davranışına gösterilen tepkide aşırılık ve açık bir oransızlık saptanması hâlinde, failin haksız tahrik hükümlerinden yararlandırılması yoluna gidilmelidir.
Evrensel bir ceza hukuku temel ilkesi olan "kuşkudan sanık yararlanır" prensibi uyarınca bir olayda ilk haksız hareketin sanıktan mı, yoksa maktul ya da mağdurdan mı kaynaklandığının her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delillerle kanıtlanamaması halinde, oluşan kuşku sanık lehine yorumlanarak sanığın TCK'nın 29. maddesindeki haksız tahrik hükmünden yararlandırılması gerektiği hususunda herhangi bir tereddüt bulunmadığı açık ise de bu kabulün dosya kapsamında olayın anlaşılan gerçekleşme biçimine, somut olayın özelliklerine ve hayatın olağan akışına uygun düşmesi zorunluluğu karşısında her olayın kendine özgü koşulları değerlendirilerek bir sonuca varılmalıdır.
Diğer yandan, sertlik, kaba güç ve katı davranış anlamına gelen şiddet, bir karşılıklı ilişkiler ortamında taraflardan biri veya birkaçı tarafından doğrudan veya dolaylı, toplu veya dağınık olarak diğerlerinin veya birkaçının bedensel bütünlüğüne veya manevi bütünlüğüne veya mallarına veya simgesel ve kültürel değerlerine oranı ne olursa olsun zarar verecek şekildeki davranış olarak da tanımlanmıştır. (Yves Michaud, La Violence, Presses Universitaires de France, 1991.) Fiziksel şiddet ise insanların bedensel bütünlüğüne karşı dışarıdan yöneltilen sert ve acı verici edim olarak anlamlandırılmıştır. Kudret, güç ve dayanıklılıktan farklı olarak şiddetin daima araçlara muhtaç olduğu savunulmuştur. 1973 Nobel Fizyoloji ve Tıp Ödülünü alan ve hayvan davranışları üzerindeki araştırmaları ile tanınan Konrad Lorenz, barışın simgesi telakki edilen ve kaçıp uzaklaşmak dışında hiçbir savunma yeteneği olmayan güvercinin, bir gaga darbesiyle diğer kuşların kafatasını parçalayabilen kuzgunun sivri ve sert gagasına sahip olması durumunda, davranış tarzının değiştiğini ortaya koyarak, silah bulundurma ve şiddet eğiliminin karşılıklı olarak birbirlerini destekleyen karmaşık bir ilişki içinde olduğunu savunmuştur. (Konrad Lorenz, Ecce Hommo, Das Sogenannte Böse, Zur Naturgeschicte der Agression, Viyana 1965, çeviren Mustafa Tüzel, Cogito sayı 6-7.)
Uyuşmazlık konusu bu açıklamalar ışığında değerlendirildiğinde;
Olay tarihinde 28 yaşında ve işsiz olan sanık ...’nun 2010 yılında Erzurum ili, Yıldızkent Semtinde bulunan Erhuzur Bakım Merkezinde hasta bakıcı olarak çalıştığı sırada aynı yerde çalışan ve kendisi gibi hasta bakıcılığı yapan evli ve o tarihte 3 çocuklu olan maktul ... ile tanıştığı, bir süre sonra maktul ile sanığın tanışıklığının mesai arkadaşlığını aşarak cinsel birlikteliği de kapsayan duygusal ilişkiye dönüştüğü, bu ilişkiden maktulün eşi Hamza’nın haberdar olması üzerine, sanıkla görüşüp ona ilişki yaşadığı kadının evli ve çocuklu bir kadın olduğunu söylediği, bu uyarıları ciddiye almayan sanığın katılan ...’ya sert şekilde cevap verdiği, maktul ...’ın kendisinden habersiz olarak sanıkla buluşmaya ve telefonla görüşmeye devam etmesi üzerine katılan ... ile maktul ...’ın ayrı yaşama kararı aldıkları, müşterek 3 çocuklarının bulunduğu ve yaklaşık 15 yıl süren evliliklerini bir süre sonra, 2014 yılında anlaşmalı boşanma ile sonlandırdıkları, ayrı yaşadıkları süre içerisinde de birbirleriyle görüşmeyi sürdüren katılan ... ve maktul ...’ın 2014 yılı Mayıs ayında, maktulün talebi üzerine yeniden evlendikleri, boşandıktan sonra maktulün tekrar eski eşi Hamza ile evlenmesini kabullenemeyen sanığın maktul ile tüm bu süreç sırasında da ilişkisini sürdürmeye çalıştığı, maktul ...'ın katılan ... ile evli olduğu süre içerisinde 15.01.2012 tarihinde ..., 30.11.2014 tarihinde ise ...isimli iki çocuk daha dünyaya getirdiği, bu iki çocuğun biyolojik babalarının sanık ... olduğu, maktul ... eşi katılan ...’nın 26.12.2011 tarihinde kasten yaralama, kişilerin huzur ve sükûnunu bozma ve geceleyin konut dokunulmazlığının ihlali suçlarını işlediği iddiasıyla sanık ... hakkında şikâyetçi oldukları, yapılan yargılama sonucunda geceleyin konut dokunulmazlığının ihlali suçundan sanığın 1 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği, bu hükmün Yargıtayca onanarak kesinleştiği, Erzurum Aile Mahkemesinin 31.05.2012 tarihli kararı ile maktul ...’ın talebi üzerine sanık ... hakkında maktule yönelik şiddet tehdidi, hakaret, aşağılama veya küçük düşürücü söz ve davranışta bulunmaması, maktulün konutundan uzaklaştırılması ve maktulün konutuna ve yakınlarına yaklaşmamasına ilişkin 6 ay süreli tedbir kararı verildiği, maktul ...’ın 23.05.2014 tarihinde otobüs durağında beklediği sırada sanık ...’nun yanına gelerek kendisi ile konuşmak istediğini, eşiyle yeniden evlendiğini söylemesi üzerine, sanığın boğazını sıktığını, “Orospu” diyerek hakaret ettiğini ve çantasında bulunan cep telefonunu alarak kırdığını, nüfus cüzdanını ise yanında taşıdığı bıçakla kestiğini iddia etmesi üzerine sanık hakkında tehdit ve resmî belgeyi bozma suçlarından açılan kamu davasının yapılan yargılaması sonucunda sanığın atılı suçları işlediğinin sabit olmadığı gerekçesiyle beraat kararları verildiği, olay günü sanığın telefonla arayarak maktulü evinin yakınlarıdaki bir noktaya çağırdığı, bir süre sonra buluşma noktasına gelen maktul ile sanık arasında tartışma çıktığı, olay yerinin karşısındaki apartmanda ikamet eden tanıklar ... ve ...’in sanık ... maktul arasındaki bu tartışmayı uzaktan kısmen gördükleri, tartışma sırasında sanığın sürekli olarak cebinde taşıdığını belirttiği bıçağı çıkararak maktulün göğüs bölgesine 11 adedi müstakilen öldürücü nitelikte olacak şekilde 12 kez vurduğu, maktul ...’ın kesici delici alet yaralanmasına bağlı çok sayıda kosta kırıkları ile birlikte iç organ hasarı sonucu gelişen iç kanama neticesinde yaşamını yitirdiği anlaşılan olayda;
Karşılıklı rıza ile başlamış bile olsa, maktulün eşiyle boşanmasından sonra 2014 yılında eşine dönerek yeniden evlenmesiyle, sanıkla arasındaki bu ilişkiyi sürdürme niyetinin olmadığını açığa vurmasına karşın, maktul ... eşine yönelik suç oluşturacak eylemleri işlemekten çekinmez bir tavır sergileyen sanığın, maktul ... katılanın müracaatları sonucu hakkında mahkûmiyet hükmü verilmesine ve uzaklaştırma kararı alınmasına karşın maktul ile ilişkisini sürdürmeye çalıştığı, sanığın haksız tahrik hükmünden faydalanmaya yönelik olarak savunmasında ileri sürdüğü maktulün olay sırasında yakasından çektiği ve kendisine tokat attığı yönündeki iddialarına, sanığın vücudunda darp cebir izi bulunmadığı yönündeki doktor raporu ile sanık ... maktul arasında olaydan önce fiili bir saldırı görmedikleri yönünde tanıklık yapan ... ve ...’ın beyanları karşısında itibar edilemeyeceği,
Yine bu yönde, sanığın soyut iddiasından başka hiçbir delil bulunmayan, sanığın maktulün kendisinden istediği parayı alamayınca ona hakaret etmesi üzerine, maktule yönelik eylemini gerçekleştirdiği iddiası kabule değer görülse dahi, maktulün sanığa yönelik hakaret eyleminin ilk haksız hareket niteliğinde sayılmasının mümkün olmadığı gibi, etki-tepki ilişkisi içinde haksız tahrikte dengenin, sanık lehine bozulmadığı;
İnsanları yaralama ve öldürme potansiyeline sahip bıçağı sürekli cebinde taşıdığını ifade eden, bu şekilde gittiği her yere şiddeti de beraberinde taşımayı kişilik hâline getirmiş olan sanığın, 5 çocuk annesi 32 yaşındaki ...’ı haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında değil, maktulün kendisi ile ilişkisini bitirip eşi ile tekrar evlenmesinden duyduğu kıskançlık ve intikam duygusu ile hareket ederek kasten öldürdüğü kabul edilmelidir.
Bu itibarla Yerel Mahkemenin sanık hakkında haksız tahrik hükmünün uygulanmamasına ilişkin direnme gerekçesinin isabetli olduğuna, diğer yönleri usul ve yasaya uygun olan hükmün onanmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan üç Ceza Genel Kurulu Üyesi; "Sanık hakkında haksız tahrik hükmünün uygulanması gerektiği," düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Erzurum 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 05.06.2018 tarihli ve 260-273 sayılı, sanık hakkında haksız tahrik hükmünün uygulanmamasına ilişkin direnme gerekçesinin İSABETLİ OLDUĞUNA, diğer yönleri usul ve kanuna uygun olan hükmün ONANMASINA,
2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 17.10.2019 tarihinde yapılan müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.

Bu internet sitesinde sizlere daha iyi hizmet sunulabilmesi için Cookieler kullanılmaktadır. Cookie tercihlerinizi değiştirmek ve Cookiekeler hakkında detaylı bilgi almak için İnternet Sitesi Gizlilik Politikası'nı inceleyebilirsiniz. Cookie ayarlarını değiştirmeniz durumunda internet sitesinin bazı özelliklerinin işlevselliğini kaybedebileceğini dikkate alınız.