YHGK-KASKO SÖZLEŞMESİNDEN KAYNAKLANAN TAZMİNAT İSTEMİNDE RİZİKONUN GERÇEKLEŞMİŞ SAYILMASI

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu         2018/26 E- 2019/396 K SAYILI İLAMI İLE; 


Taraflar arasındaki tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Ankara 10. Asliye Ticaret Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 10.12.2013 tarihli ve 2011/264 E., 2013/643 K. sayılı karar taraf vekillerince temyiz edilmekle; Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 31.03.2014 tarihli ve 2014/3829 E.,2014/4685 K. sayılı kararı ile;
"...Davacı vekili, davalı şirkete kasko sigortalı aracın mıcırlı yolda kayarak devrildiğini ve hasara uğradığını, davalının ihbara rağmen sigorta tazminatı ödemediğini ileri sürerek, 55.000,00 TL. nın avans faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili, riziko tarihi itibariyle poliçe priminin ödenmediğini ve hasar teminat dışında kaldığından davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece, toplanan delillere göre, davanın 10.350,00 TL. tazminat yönünden kısmen kabulüne karar verilmiş, hüküm taraf vekillerince temyiz edilmiştir.
Dava, kasko sigorta sözleşmesinden kaynaklanan tazminat istemine ilişkindir.
1-)Sigorta hukukunda kural olarak sigorta sözleşmesinin meydana gelmiş olması sigortacının sorumluluğunun başlamış olmasını gerektirmez. Sigortacının sorumluluğunun başlayabilmesi için TTK'nin 1282 ve 1295 maddeleri hükmünce rizikodan önce primin tamamının veya ilk taksidinin ödenmiş olması zorunludur. TTK'nın 1295 nci maddesi emredici nitelikte bir düzenlemedir.
Somut olayda, davacıya ait aracın 30.7.2010/30.7.2011 tarihlerini kapsar şekilde kasko poliçesiyle davalı tarafından sigorta teminatına alındığı hususu uyuşmazlık konusu değildir.
Taraflar arasındaki çekişme, rizikodan önce primin ödenip ödenmediği, davalının sorumluluğunun başlayıp başlamadığı noktasında toplanmaktadır. Davalı vekili, poliçede primin peşin ödeneceği belirlenmiş olmasına karşın riziko tarihi itibariyle poliçe priminin ödenmediğini ve hasarın teminat dışında kaldığını savunmuştur. Buna karşın davacı vekili poliçe priminin ödendiğini ileri sürmüş ise de; somut olayda poliçede prim tutarı 3.560,31 TL. olarak (tek ödeme şeklinde) belirlenmiş ve primin peşin ödeneceği tespit edilmiştir. Dava konusu riziko 31.7.2010 tarihinde gerçekleşmiştir. Davacı vekili yargılama sırasında primin (rizikodan sonra) davalının acentesine keşide edilen 15.250,00 TL. bedelli 16.11.2010 tarihli çek ile ödendiğini ve çek bedelinin davalı sigortacı tarafından tahsil edildiğini ileri sürmüştür. Buna göre, davacı vekilinin rizikodan önce ödeme yapıldığı yönünde bir iddiası olmadığı, cevaba cevap dilekçesinde müvekkiline ait başka araçlar için davalı ile yapılan kasko sözleşmeleri nedeniyle primin kredi kartı veya ortalama vadeli çek ile ödenmesi hususunda anlaşma yapıldığını belirtmiştir. Dosya kapsamı itibariyle çek bedelinin davalı sigortacı tarafından rizikodan sonra 22.11.2010 tarihinde tahsil edildiği açıktır.
O halde, riziko tarihi itibariyle poliçeye ait herhangi bir prim ödemesi bulunmadığı sabit olmakla yukarıda açıklanan yasa maddeleri ile Kara Taşıtları Kasko Sigortası Genel Şartlarının C.1. maddesi uyarınca sigorta teminatı başlamadığından mahkemece davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.
2-)Bozma neden ve şekline göre, davacı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine gerek görülmemiştir…"
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.


HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, kasko sigorta sözleşmesinden kaynaklanan tazminat istemine ilişkindir.
Davacı vekili; müvekkili şirkete ait, davalıya Ticari Kasko Poliçesi ile sigortalanan transmikser iş makinesinin yolun bozuk ve mucurlu olması sebebiyle kayarak şarampole yuvarlanıp sağ tarafı üzerine yattığını, aracın sağ tarafının kullanılamaz hâle geldiğini ve araç içinde bulunan betonun da kalıplaşarak donduğunu, kazanın davalı şirkete derhal bildirildiğini, davalı şirket tarafından eksper atanmasına rağmen uzunca bir süre hiçbir inceleme yapılmadığını, araç üzerinde ekspertiz incelemesi yapılmasının sağlanması amacıyla müvekkil şirket tarafından davalıya ihtarname gönderildiğini, davalı şirketin ise hasar bedelini ödememek için hukuka aykırı bir şekilde delil tespiti yaptırdığını, söz konusu tespit raporuna müvekkili şirket tarafından itiraz edildiğini, bu kez davacı tarafça hasar bedelinin ödenmesi talebiyle davalı tarafa ihtarname gönderildiğini, davalı şirketin hasarın belirtilen zamanda ve belirtilen şekilde meydana gelmediğinin tespit edildiği gerekçesiyle tazminat talebinin kabul edilmediğini bildirerek keyfi bir şekilde ödeme yapmaktan kaçındığını ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 55.000,00TL maddi tazminatın riziko tarihinden itibaren değişen oranlardaki avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili; riziko tarihinde poliçe priminin yatırılmamış olması nedeniyle hasarın teminat dışında kaldığını, zira poliçenin 30.07.2010 tarihinde düzenlendiğini ve primin de peşin yatırılacağının kararlaştırıldığını, kaza tarihi olan 31.07.2010’da poliçe primlerinin yatırılmamış olduğunu, bunun yanında aracın istiap haddinden daha fazla yük taşıması nedeniyle hasarın teminat dışında kaldığını, aracın motor ve aksamındaki arızalarında aracın yana devrilmesi sonucunda vuku bulmadığını, aracın 13 yıldır trafikte olduğunu ve talep edilen miktarın da bu nedenle çok yüksek olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece; kasko sigorta poliçesinin 30.07.2010 - 30.07.2011 tarihlerini kapsadığı, kazanın 31.07.2010 tarihinde meydana geldiği, poliçede peşin ödenmesi kararlaştırılan 3.560,31TL prim bedeline karşılık olarak davacı şirket tarafından davalı ... şirketinin acentesine 16.11.2010 tarihli çek verildiği, bu çekin acentenin cirosunun ardından davalı ... şirketi tarafından rizikonun ve ihbarın gerçekleşmesinin ardından 2011 yılı Kasım ayında tahsil edildiği, prim peşinatının rizikodan önce yatırılmaması nedeniyle sigortacının sorumluluğu TTK’nın 1295/2. maddesi uyarınca başlamaz ise de; sigortacının olaydan ve ihbardan, diğer anlatımla rizikoyu öğrendikten sonra primleri tahsil etmesi, sonrasında geri vermemesi ve bir ihtarla da sözleşmeyi feshetmeyerek ayakta tutması karşısında, davalı ... şirketinin tahsil öncesi gerçekleşen rizikodan sorumlu olduğu sonucuna varıldığı, davalı ... şirketi tarafından davacı şirketin birden fazla aracı yönünden sigorta poliçesi düzenlendiği ve tüm poliçelerin prim bedellerinin davaya konu çek miktarından fazla olduğu savunulmuş ise de, davalı ... şirketinin rizikonun ve ihbarın gerçekleşmesinden sonra davaya konu çeki tahsil ederken poliçe bazında bir ayrıma gitmediği, çek bedelini hangi poliçelere istinaden aldığını veya davaya konu rizikoya ilişkin prim bedelini kabul etmedikleri hususunu davacı şirkete bildirmemiş ve bu hususta sessiz kalmış olması nedeniyle çek bedelini davaya konu sigorta poliçesinin de prim bedeli olarak kabul ettiği benimsenmek suretiyle işin esasının incelenmesine geçildiği, yapılan incelemelerde kabin kısmındaki hasarın 1.850,00TL ve mikser kısmındaki hasarın ise 8.500,00TL olarak belirlendiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile 10.350,00TL'nin 27.08.2010 tarihinden itibaren avans faiziyle davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Taraf vekillerinin temyizi üzerine hüküm, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
Özel Dairece; davacı vekilinin karar düzeltme isteminin reddine karar verilmiştir.
Yerel Mahkemece önceki gerekçelerle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararı taraf vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; taraflar arasında kaza tarihini kapsayan geçerli bir sigorta ilişkisinin bulunup bulunmadığı ve burada varılacak sonuca göre davalı ... şirketinin tahsil öncesi gerçekleşen rizikodan sorumlu olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konu ile ilgili kavramların ve yasal düzenlemelerin incelenmesinde yarar bulunmaktadır.
Sigorta sözleşmesi “sigortacının bir prim karşılığında, kişinin para ile ölçülebilir bir menfaatini zarara uğratan tehlikenin, rizikonun, meydana gelmesi hâlinde bunu tazmin etmeyi ya da bir veya birkaç kişinin hayat süreleri ya da hayatlarında gerçekleşen bazı olaylar dolayısıyla bir para ödemeyi veya diğer edimlerde bulunmayı yükümlendiği” bir sözleşmedir ( 6102 sayılı TTK’nın 1401/1., 6762 sayılı TTK’nın 1263/1. maddesi).
Sigorta sözleşmesi Türk Ticaret Kanunu'nda (TTK) ve Sigortacılık Kanunu'nda (SK) özel bir biçimde düzenlenmiş bulunduğundan bu konuda çıkacak uyuşmazlıkların çözümünde bu yasalarda yer alan sigorta sözleşmelerine ilişkin hükümlerin öncelikle uygulanması gerekir. Sigorta sözleşmeleri, sözleşme hukukuna tabi olmakla uyuşmazlıkların çözümünde TTK’.nın 1452. (6762 sayılı TTK’nın 1264 vd.) maddesinde belirlenen emredici hükümlere aykırı olmayan sözleşme hükümleri yani sigorta poliçesindeki özel ve genel şartlar dikkate alınacaktır. Nitekim SK’nın konuya ilişkin 11/1. maddesinde de bu konuya değinilmiştir. Bu hükümlerde boşluk bulunması durumunda TTK hükümleri uygulanacak ve bu Kanun’da da hüküm bulunmayan hâllerde TTK’nın 1451. (6762 sayılı TTK’nın 1264/1.) maddesi hükmü uyarınca Borçlar Kanunu hükümlerinin uygulanması gerekecektir.
Keza başta SK olmak üzere diğer yasalardaki sigortalara ilişkin emredici nitelikteki hükümlerin uygulanması gerektiği de gözden uzak tutulmamalıdır (Ulaş, I: Uygulamalı Zarar Sigortaları Hukuku, Ankara, 2012, s:13).
Türk Ticaret Kanununda, sigorta sözleşmeleri herhangi bir şekil şartına tabi tutulmamış; TTK’da bir şekil şartı öngörülmediğinden, Türk Hukukuna hâkim olan, "sözleşmelerin geçerliliği, kanunda aksi öngörülmedikçe, hiçbir şekle bağlı değildir'' (TBK m. 12/1) kuralı, sigorta sözleşmeleri için de geçerlidir. Buna göre, diğer borçlar hukuku sözleşmeleri gibi, sigorta sözleşmeleri de iki tarafın karşılıklı ve birbirine uygun irade beyanları ile meydana gelir.
Sigorta sözleşmeleri, karşılıklı taahhütleri havi sözleşmelerdendir; sigortacının, sigorta bedelini veya sigorta tazminatını ödeme taahhüdünden doğan borcunun karşılığı, sigorta ettirenin prim ödeme borcudur.
Prim, teminat altına alınan rizikonun veya olayın gerçekleşmesi hâlinde sigortacının ödeyeceği tazminat yahut sigorta bedelinin karşılığını teşkil eden, sigortacılık tekniğine uygun olarak tespit edilen ve sigorta ettirenin sigortacıya peşin olarak defaten (bir defada) veya taksitle ödemek mecburiyetinde olduğu ücrettir. Sigorta ettirenin asli edim yükümü, bu sigorta ücretini (primini) ödemek olduğundan, primin belli veya belirlenebilir olması gerekir.
Prim ödeme taahhüdü, sigorta sözleşmesinin kurulması bakımından gerekli olmakla beraber, prim ödeme borcunun yerine getirilip getirilmediği hususu da, sigorta sözleşmesinin geçerliliğini etkilemez; sigorta sözleşmesiyle prim ödeneceğinin taahhüt edilmesi yeterlidir. Prim borcunun ödenmesi, sigorta sözleşmesinin kurulması bakımından gerekli olmamakla birlikte, sigortacının sorumluluğunun başlayabilmesi için hiç olmazsa ilk taksitin ödenmiş olması gerekir ( 6102 sy. TTK 1421, eTTK’nın 1295. maddesi)( (Ayhan, R./ Çağlar, H./ Özdamar, M.: Sigorta Hukuku Ders Kitabı, Ankara, 2019, s: 143,160 vd.).
Bu genel açıklamaların ardından konuya ilişkin olarak davanın açıldığı tarihte yürürlükte bulunan 6762 sayılı TTK’da yer alan düzenlemeler gözden geçirilmelidir.
6762 sayılı TTK’nın “Müddet” başlıklı 1282. maddesinde aynen;
“Aksi kararlaştırılmış olmadıkça sigortacı, primin ödendiği tarihten itibaren gerçekleşen rizikolardan mesuldür. Sigortanın devam müddeti mukavelede yazılı değilse tarafların müşterek maksadiyle mahalli teamül ve sair haller göz önünde tutularak mahkemece tayin olunur.”
hükmü yer almakta;
Aynı Kanun’un 1294. maddesinde;
“Sigorta ettiren kimse, primlerin en yüksek haddinin tayinine ait hususi hükümler mahfuz kalmak üzere, mukavele ile kararlaştırılmış olan primi ödemekle mükelleftir. Sigorta primi mukavelede gösterilmemişse ilgili vekaletçe tasdik edilmiş olan tarifeler gereğince tayin olunur.
(Değişik fıkra: 21/06/1994 - KHK - 537/1 md.) Sigorta primi para olarak ödenir. Ödeme için senet verilmesi hâlinde senet bedelinin tahsil edildiği tarihte ödeme yapılmış sayılır.
Primin aylık veya yıllık olarak taksitle ödenmesi kararlaştırılabilir. Böyle bir mukavele yoksa sigorta priminin toptan ödenmesi lazımdır.”
denilmekte;
Yine aynı Kanun’un “Ödeme zamanı” başlıklı 1295. maddesinde ise;
“Sigorta priminin tamamının, taksitle ödenmesi kararlaştırılmışsa ilk taksitin, akit yapılır yapılmaz ve poliçenin teslimi karşılığında ödenmesi gerekir.
(İkinci fıkra iptal: Anayasa Mahkemesi'nin 11/03/1997 tarih ve E.1997/24, K.1997/35, sayılı Kararı ile)
Sigortacının sorumluluğu primin veya ilk taksitin ödendiği tarihten başlar. Şu kadar ki, kara ve denizde mal taşıma işlerine ait sigortalarda sigortacının sorumluluğu, akdin yapıldığı andan başlıyacağı gibi sigorta primi de henüz poliçe tanzim edilmemiş olsa bile o anda muaccel olur.
Sigortacının sorumluluğu başlamadan önce sigorta ettiren kararlaştırılmış olan primin yarısını ödeyerek mukaveleden kısmen veya tamamen cayabilir.”
şeklinde düzenleme bulunmaktadır.
Bu hükümler göstermektedir ki, sigorta hukukunda ilke olarak, sigorta akdinin meydana gelmiş olması, sigortacının sorumluluğunun başlamış olmasını gerektirmez. 6762 sayılı TTK’nın 1279. maddesine göre riziko, genel olarak sigorta sözleşmesinin vücut bulması ve yine aynı Kanun’un 1295. maddesi uyarınca sigortacının sorumluluğunun başlamasından sonra oluşması hâlinde sigorta teminatı içerisinde kabul edilir. Sigortacının sorumluluğunun başlayabilmesi için de TTK’nın 1282. ve 1295. maddeleri hükümleri uyarınca primin tamamının veya taksitle ödemenin kararlaştırıldığı durumda da ilk taksitinin ödenmiş olması zorunludur. TTK’nın 1295. maddesinde yer alan bu düzenleme emredici niteliktedir. Ancak, Aynı Kanun’un 1264/4. maddesi uyarınca, sigorta ettiren yararına aksine düzenleme yapmak da mümkündür.
Kara Taşıtları Kasko Sigortası Genel Şartları’nın “Sigorta Priminin Ödenmesi, Sigortacının Sorumluluğunun Başlaması ve Sigorta Ettirenin Temerrüdü” başlıklı C.1. maddesinde;
“Sigorta priminin tamamının, primin taksitle ödenmesi kararlaştırılmışsa peşinatın (ilk taksit) akit yapılır yapılmaz ve en geç poliçenin teslimi karşılığında ödenmesi gerekir. Aksi kararlaştırılmadıkça, prim veya peşinat ödenmediği takdirde poliçe teslim edilmiş olsa dahi sigortacının sorumluluğu başlamaz ve bu husus poliçenin ön yüzüne yazılır. Sigorta ettiren kimse, sigorta primini veya primin taksitle ödenmesi kararlaştırıldığı takdirde peşinatını, sigorta poliçesinin teslim edildiği günün bitimine kadar ödemediği takdirde temerrüde düşer …” şeklinde düzenleme getirilmiştir.
6762 sayılı TTK'nın 1294/2. maddesine göre, sigorta priminin para olarak ödeneceği ve senet verilmesi hâlinde senet bedelinin tahsil edildiği tarihte ödeme yapılmış sayılacağı hükme bağlanmış olmasına rağmen somut olayda prime karşılık gelen ödemenin çek ile yapıldığı iddia edildiğinden, çek ile ödemelere ilişkin düzenlemelerin de dikkate alınması gerekmektedir.
6762 sayılı TTK’nın 707. maddesine göre;
“Çek, görüldüğünde ödenir. Buna aykırı her hangi bir kayıt yazılmamış hükmündedir. Keşide günü olarak gösterilen günden önce ödenmek için ibraz olunan bir çek ibraz günü ödenir.”
Bilindiği gibi, çeklerde düzenlenme tarihinin gösterilmesi zorunludur ( 6102 sayılı TTK md. 780, 6762 sayılı TTK md. 692). Düzenlenme tarihi bulunmadığı takdirde ilgili senet Kanunun aradığı diğer bütün unsurlara sahip olsa dahi çek vasfını kazanamaz (6102 sayılı TTK md.781/1, 6762 sayılı TTK md. 693 ). Kanun koyucu çeklerde düzenlenme günü olarak gösterilen tarihin, senedin gerçek düzenlenme günü olmasını aramamıştır. Kanun koyucunun bu konudaki suskunluğu, hiç şüphesiz, ileri tarihli çek düzenlenmesine imkân veren hâllerden birisidir.
6762 sayılı TTK’nın 707/2 (6102 sayılı TTK’nın 795/2.) fıkrasında düzenlenme günü olarak gösterilen günden önce ödenmek için muhatap bankaya ibraz olunan bir çekin ibraz günü ödeneceği ifade edilerek, Türk hukukunda ileri tarihli çek düzenlenmesi zımnen kabul edilmiştir.
Bu fıkra ile kanun koyucu, ileri tarihli çek düzenlenmesinin bir nevi müeyyidesi olarak bir çekin üzerinde yazılı düzenlenme tarihinden önce muhatap bankaya ibrazı hâlinde karşılığı varsa ödeneceğini açıkça kabul ederken, zımnen de bir çekin düzenlenme günü olarak gösterilen tarihten önce ileri tarihli olarak tedavüle çıkarılabileceğini ve bu tip bir senedin diğer kanuni unsurlara sahip olmak kaydıyla çek sayılacağını belirtmiştir.
Ayrıca, Çek Kanunu’na 6273 sayılı Kanunla eklenen Geçici madde 3/5. fıkrası ile 31 Aralık 2020 tarihine kadar çekin ödenmek için üzerinde yazılı düzenlenme tarihinden önce muhatap bankaya ibrazının geçersiz olacağı öngörülmüş; böylece, kanun koyucu bu fıkra ile de ileri tarihli çek düzenlenebileceğini; ancak bu çeklerin üzerlerinde yazılı düzenlenme tarihinden önce muhatap bankaya ödenmeleri için ibraz edilmelerinin mümkün olmadığını; buna rağmen ibrazları hâlinde bu fıkranın söz konusu düzenlemesinin sonucu olarak 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununun 795/2. ( 6762 sayılı Kanunun 707/2) fıkrasına aykırı olarak muhatap bankaca ödenmelerinin mümkün olamayacağını kabul etmiştir. Böylece geçici Madde 3/5. fıkrasında öngörülen bu düzenleme ile 31 Aralık 2020 tarihine kadar 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununun 795/1. ve 2. fıkraları ile Çek Kanununun 3/8. fıkrasının uygulanması dondurulmuştur.
Geçici madde 3/5. fıkrası uyarınca çeklerin üzerlerinde yazılı düzenlenme tarihlerinden önce muhatap bankaya ibraz edilerek "kırdırtmalarının" mümkün olmadığının da kabulü gerekir. Zira, yukarıda belirtildiği gibi, söz konusu fıkra uyarınca çeklerin üzerlerinde yazılı düzenlenme tarihinden önce muhatap bankaya ibraz edilmeleri ve ödenmeleri mümkün değildir (B., Ali/ G. Celal: Kıymetli Evrak Hukuku, Ankara,2018 s: 324vd).
Yukarıda yapılan açıklamalardan sonra somut olay değerlendirildiğinde;
Somut olayda, kasko sigorta poliçesi, 30.07.2010 - 30.07.2011 vadeli olarak düzenlenmiş olup, kaza ise 31.07.2010 tarihinde meydana gelmiştir.
Davacının işleteni olduğu 06 AG 5802 plaka sayılı araca 30.07.2010 saat: 16.18’de 200200008814726 poliçe numaralı kasko sigorta poliçesi tanzim edilmiş, işbu poliçenin 3.560,31TL’lik priminin peşin olarak 30.07.2010 tarihinde ödeneceği kararlaştırılmış, poliçenin tanzim tarihinden 1 gün sonra henüz poliçe prim borcu ödenmeden 31.07.2010 tarihinde davacıya ait araç kaza yaparak hasarlanmıştır.
Kasko Poliçesinin birinci sayfasında 3.560,31 TL primin, 30.07.2010 tarihinde "peşin " olarak ödeneceği açıkça belirtilmiş ve ikinci sayfada yer alan "prim ödeme özel klozu" başlığında; “Primin peşinat ve/veya taksitleri; Fiba Sigorta A.Ş. Genel Müdürlüğüne, Bölge Müdürlüklerine, poliçe ekinde belirtilen banka hesaplarına veya poliçeyi tanzim eden yetkili acenteye, makbuz/dekont karşılığı ödenir. Sigortacının sorumluluğu primin veya ilk taksitin ödendiği tarihte başlar.” hükmüne yer verilmiştir.
Dosya kapsamında dava konusu riziko 31.07.2010 tarihinde gerçekleşmiştir. Davacı vekili yargılama sırasında primin (rizikodan sonra) davalının acentesine keşide edilen 15.250,00TL bedelli 16.11.2010 tarihli çek ile ödendiğini ve çek bedelinin davalı sigortacı tarafından tahsil edildiğini ileri sürmüş ise de çek bedelinin davalı sigortacı tarafından rizikodan sonra 22.11.2010 tarihinde tahsil edildiği açık olduğu gibi dekontta da yapıldığı iddia edilen ödemenin hangi poliçeye istinaden yapıldığının belirtilmemesi nedeniyle sigorta bedelinin ödendiğinin kabulüne de olanak yoktur.
Yürürlükte bulunan bir sigorta sözleşmesi çerçevesinde, rizikonun gerçekleşmesinden sonra ödenen prim sigortacının geriye etkili olarak sorumluluğunu doğurmaz ve sigortacı, riziko anında ilk prim henüz ödenmiş olmadığı için edim yükümlülüğü altına girmemiş idiyse, sonradan primi kabul etmiş olması yüzünden sorumlu olmaz. Riziko anında sigortadan yararlanma hakkına sahip bulunmayan bir sigorta ettirenin, bu durumu bilerek daha sonra gerçekleştireceği bir işlemle (burada: prim ödemesi) sigorta parasına hak kazanmış hâle gelmesi, hukuken mümkün değildir.
Riziko anında ve primin sonradan ödendiği sırada sigorta sözleşmesi yürürlükte ise, sigortacı yapılan ödemeyi geri vermekle yükümlü olmaz. Bu olasılıkta, ödenen prim sözleşmeden doğmuş olan ve varlığını aynen sürdüren prim borcuna sayılacaktır. Sigortacının tahsil ettiği primi geri vermemiş olmasına "gerçekleşen riziko için sorumlu olmayı kabul ettiği" gibi bir sonuç bağlamak, bu açıdan da yerinde görünmemektedir ( Ünan, S: Türk Ticaret Kanunu Şerhi Altıncı Kitap Sigorta Hukuku, C.I Genel Hükümler, Ankara 2018, s:178).
O hâlde, riziko tarihi itibariyle poliçeye ait herhangi bir prim ödemesi bulunmadığı sabit olmakla yukarıda açıklanan yasa maddeleri ile Kara Taşıtları Kasko Sigortası Genel Şartlarının C.l. maddesi uyarınca sigorta teminatı başlamadığından mahkemece davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun Geçici 3’üncü maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429’uncu maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma neden ve şekline göre davacı vekilinin tüm temyiz itirazları ile davalı vekilinin yukarıdaki bent kapsamı dışında kalan yargılama giderlerine yönelik temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, istek hâlinde temyiz peşin harcının yatıranlara iadesine, kararın tebliğinden itibaren on beş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 02.04.2019 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

 

Bu internet sitesinde sizlere daha iyi hizmet sunulabilmesi için Cookieler kullanılmaktadır. Cookie tercihlerinizi değiştirmek ve Cookiekeler hakkında detaylı bilgi almak için İnternet Sitesi Gizlilik Politikası'nı inceleyebilirsiniz. Cookie ayarlarını değiştirmeniz durumunda internet sitesinin bazı özelliklerinin işlevselliğini kaybedebileceğini dikkate alınız.